benim dünyama hoşgeldiniz...

küçük bir ilçede temiz insanların dünyasından haberler...yaşadığım, tanıdığım güzel hayatlardan küçük hikayeler...her insan farklı bir dünyadır...bunu biliyorum her yeni gün yeni bir dünyayla tanışmaya hazırlanıyorum...öğrenecek çok şey var..

:)

:)
öğretmenliğim ilk günleri...

benim dünyama hoşgeldiniz...

hayat garip...tüm ilginçlikleriyle bizi sarıyor...dünyanın en küçük, en ilginç yerinde de olsak her yeni gün bir şeyler öğreniyoruz...hayatın başka bir güzelliği ile karşılaşıyoruz...işte bu da benim dünyam...

18 Nisan 2014 Cuma

Mersin'den 3 Kadışehirli geçti:)

Kadışehri'nde çok hareketli günler.  Çok uzun zamandır yazamıyorum.  Çok yoğun bir donem geçirdim. Ama dolu dolu. Neyseki not aldim herseyi:) artik ara ara paylasacagim; çünkü cok güzel şeyler oluyor.  Biraz şimdiden bahsedeyim. Derin bir huzur, anlatılmaz bir mutluluk içindeyim. Öğrencilerimle beraber Habitat Kalkinma Derneği ve TTNET işbirliği ile yürütülen "İnternetle Hayat Kolay" eğitimine katıldık.  Gördüm ki çocuklarıma fırsat verilirse çok şey başaracaklar. Çok heyecanlıydılar, farklı bir ortamda tanımadıkları birileriyle beraber olmak onları önce biraz ürküttü. Ancak katılımcılar ve hocalar( egitmenlerimiz:) o kadar sıcaktilar ki, korkuları hemen gecti. Sonra öğrencilerimde sıra...Onları eğitmen rolünde sahnede görme; iste bu duygu gerçekten anlatılmaz. Yozgattan gelen tek gruptuk ve en genc eğitmenler onlardı. Önce Onur çıktı konusunu anlatıyor; o kadar sempatikti ki tüm katılımcılar gülümseyen gözlerle izledi onu. Birde en genç eğitmen o.  Sonra Cemal, Cemal sahneye alışkın ama orada daha çok büyüdü sanki ve Rabia o kadar hakimdi ki sahneye; çok iyi bir eğitmen olacağının sinyallerini verdi. Üçüde cok başarılı, ücüde cok sevimliydi. Bana da gururla izlemek kaldı. Ögrencileriyle gururlanmak bir öğretmen için en güzel duygu.  Bazı duygular tanımlanamıyor belki adı gurur değil ama o kadar güzel bir şey işte:) Cok güzel insanlar tanımış olarak eğitimi bitirdik.


 Mersine gitmişiz gezmeden olmaz:) Gençlerle farkına varmadan kordonda kilometrelerce yol yürümüşüz. Güzel olan başka şeyler de var tabi; dostlarımız. Her zaman söylerim hayatta en iyi yaptığım şey güzel arkadaşlara sahip olmak. Ilk egitimin aksamında çok sevdiğim okulumuzda asker öğretmen olarak görev yapan İbrahim Halil hoca ile birlikteydik. Ondan delilige övgü yazımda bahsetmiştim. İkinci gün ise hala ayni okulda çalıştığım neredeyse göreve birlikte başladığım değerli Cemil hocam ile birlikte. Cemil hocam ailesi ile tanıştırdı bizi;  öyle güzel ağırladılar ki bizi. Bir kere daha söyleyeyim iyi ki arkadaşlarım var. Sonra duyduğum sözler gerek eğitimde gerekse dönüşte (onları yazamam insanın kendini övmesi kadar itici bir şey yok, en iyisi biz yine de deliliği övelim:) ama duyduğum güzel sözler bir kere daha, doğru bir yolda olduğumu hissettirdi bana. Zaman zaman olumsuz şeyler yaşıyorum tabi ki... Ama vazgeçmek yok.  Bir yerde okumuştum "sevdiğiniz işi yapıyorsanız, çalışıyor sayılmazsınız" gerçekten de öyle ben isimi seviyorum en çok ögrencilerimi.bu yüzden ne yollar yoruyor ne de olumsuzluklar... simdi düşünmeli, bizi harekete gecirecek tutkuyla baglandigimiz birşey var mi? Yarin icin heyecanlaniyor muyuz? Birileri icin, kendimiz icin veya toplum icin birsey yapiyor muyuz? Eger cevaplarimiz evetse dogru yoldayiz. Yada icinde bulundugumuz kosullardan şikayet mi ediyoruz? Uyanmak istemiyor muyuz? Yasadigimiz gun dünün aynisi mi?  Cevaplar evetse yanlış giden birseyler var demek. Harekete gec ve bir farkin olsun. Kolay olan şikayet etmek, vazgeçmek. Hayati yük edinmemek için, yaşiyor gibi yapmamak için amacımız olmalı. İçimdeki duyguyu yaşamanız dileğiyle :)



Bu arada bu yazıyı Ağrı'dan yazıyorum; hala bir bilgisayarım olmadığı için cep telefonundan yazıyorum.. o yüzden bol noktalama hatası ve cümle düşüklüğü var. Tek sebep bu değil; başta farkında olmadan veya bilerek yaptığım hatalar  oldu. Ağrı da bunun üzerine bir eğitim alıyorum şimdi. Yanlışın neresinden dönersen kar:) Ağrı ve İstanbul Ezberbozanlar deneyimimi sonra paylaşacağım... sevgiler



19 Eylül 2013 Perşembe

KEK YAPTIM:))

''İnsan neler yapar isteyince 
Bu birşey değil, düşününce 
Ben de tarifi öğrenince, kalktım 
Sana kek yaptım ...''
Şarki ozetlemis biraz; istemek ve yapmak istedigimiz seyi öğrenmek... Hedefe ulasmak icin kilit nokta bu ikisi sanirim...(sarki uzerinden gidersek kek konusunda her zaman basarili olamayabilirsiniz tecrubeyle sabittir:)) Bugunlerde keyfim cok yerinde. İyi amaclar ugruna ayni hedefe odaklanmis bir ekibin icindeyim. Sanirim basarinin üçüncü ayagi bu olsa gerek iyi bir ekip...
İstemek+Öğrenmek+Ekip Çalışması=BAŞARI...
Cok uzun bir sure asla bir ekiple calisamayacagimi dusundum. "BEN"imi gostermedigim bir alanda varolamayacagimi... Oysa ayni noktaya bakan, iyi niyetli, istekli bir grubun icinde olunca, ekip olmanin "ben" olmaktan daha guzel bir sey oldugunu farkettim. Guzel seyler planliyoruz. Desteklendigimizi hissettikce daha fazla sey yapmak istiyoruz. Guzel seyler olacak buna da inaniyoruz. Umarım hayal kırıklığına uğramayız. Gerçi sonuç ne olursa olsun iyi hissetmemize neden oluyor ki bence en büyük başarı iyi hissedebilmek...
Bugun mezun ogrencilerimi gordum. İlk meslek heyecanimi hatirladim ve aslinda ne cok seyi unuttugumu bir de onlardan ne cok sey ogrendigimi farkettim...Okullar açıldı hala ortada yoklar. Sanırım onları çok özledim. Birde uzun suredir yazmiyorum sarki bahane yazmak sahane... Resimde kek filan deyince uyumlu olsun diye gönül ister yaptığım kek resmini koyayım ama herkesin kulvarı farklı ve  neticede temizlikte bir ekip isi... Vileda ve ben iyi bir ekiptik lakin ortak hedefimizde bir sorun var ;ben bir kere sildim mi hic kirlenmesin istiyorum o ise yeniden kullanilmak:) Bu konuda anlasamiyoruz...Ha bir de yeniden ogrenci oluyorum bende bu yuzdende mutluyum. Ev hanimligi haric basaramayacagim is yok diye dusunuyorum.Sizde bir şeyler yapın. En azından kek:) Sevgiler...

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Uyanmalı...

Kadisehrinde bu donemlik son günüm.Çok uzun ve yorucu bir eğitim yılı geçirdim.Benim icin burda gecirdigim en tatsız yıldı, bilenler bilir.Ondan birazda uzak kaldım yazmaya oysa hata ettiğimin yeni farkına varıyorum.Tatsız bir yıl olsa da güzel şeylere gebe...Bizim oralarda çok sık duyduğum bir söz vardır; kötü komsu insanı ev sahibi yapar diye. O hesap yasadığım tüm olumsuzlukları bir kenara bırakıp birkaç öğretmen arkadaşla gençler için bir şeyler yapmak adına bir dernek kurduk.Henüz daha bir bebek...Güzel hayallerimiz var, yine beni uyutmayan heyecanlarımız var, twitırımiz var, ne güzel teknolojilerimiz var:) saka bir yana tweeter'da kadisehrigenclik adinda bir hesabimiz var ve facebook'ta kadisehri genç gelişim derneği adinda bir sayfamız...Hala niye gitmiyorsun diye soranlar var. Gitmiyor olmam bircok kisi şaşırtıyor. Burdan memnunum; insan bir yerde kendi kendine yetebiliyorsa mekanın önemi yok bence...Hem yapacak işlerimiz var..Bu arada sene içinde Antalya'da  ve Kayseri de hayat boyu öğrenme ve proje döngüsü eğitimi aldım.İstanbul'da Timur Tiryaki'nin İnsanlik 2.0  adlı kitabının tanıtımına katıldım ve yine Ömer Ekinci ve 12 yildizin ışıltısına şahit oldum..Ankara'da Liderlik Okulu'na gittim; icimde bir lider var mi kesfetmeye calistim...Diyarbakır da ise Avrupa Vatandasligi Egitim Kursu'na katıldım. Katıldım en ilginç en keyifli eğitimdi...Son olarak okulumuz mezuniyet töreninde, ögrenci ve öğretmenlerden olusan bir ekiple bir tiyatro oyununda oynadım. Acemiliğimi linke tıklayarak görebilirsiniz. Tüm bu etkinlikler icinde harika insanlar tanima firsatim oldu. Bu eğitimler ve o harika kişilerle ilgili deneyimlerimi sonra paylaşacağım. Tüm bunları Kadisehri'ndeki bos vakitlerimi kaliteli değerlendirerek yaptım.Belki de hepimizin genel hatasi bulundugumuz durumdan sikayet edip onumuzde ki firsatlari görememek.Bugün artık uyanmalı ve geçmişte kalan olumsuzlukları bir kenara itip önümüze bakmalıyız.Ünlü bir düşünürün dediği gibi karanlığa küfretmek yerine kalkıp bir mum yakmalıyız.Yapacak cok sey var ve belki birilerinin bize ihtiyaci vardir...Belki de en cok kendimizin!!!

24 Aralık 2012 Pazartesi

bu aşk değilde ne?

kadışehri'nde  yağmurlu günler...malum bugün pazar ve ben hafta sonlarını sevmiyorum...okulsuz geçen her bir gün boş geçmiş gibi...hiç bir şey yapmasam bile okuldaki enerji beni mutlu etmeye yetiyor...yazdıklarımı okuduysanız heyecanlı bir yapım olduğunu bilirsiniz...üstelik heyecanlanmam için "büyük nedenlere"e gerek yok...yeni bir kazak giymek, farklı bir kalem sürmek, yeni bir konuya geçmek, kadışehrin'de pizza yiyebilmek, bir arkadaşımın doğum günü; her şey olabilir...
geçmişi düşününce değişimi çok sevdiğim halde bu anlamda değişmediğimi fark ediyorum...öğrenciyken, özellikle de lisedeyken, geceleri biran önce sabah olsun okuluma gideyim istiyordum. çünkü sınıfım çok keyifli bir sınıftı...sakar bir öğrenciydim, arkama bakarak yürüdüğüm için bir öğrenciyle çarpışmıştık...her zaman avantaj olan boyum, o zaman büyük sıkıntı oldu. onun alnı benim yanağıma gelmişti ve çarpışma çok şiddetliydi :) neyse ki ağrı eşiğim düşük...çok ağladı, çok özür diledim...güzel günlerdi...ama aynı heyecan içimde...
              insan aşık olunca da çok heyecanlı oluyor. sevdiğini görmek için bir sürü çaba...deli gibi atan bir yürek, fark edilmek için yapılan onlarca şey...hatta kendinden taviz vermek...asla yapmam dediğin şeyleri yapmak...işte benim işime karşı yaşadıklarımda çok benzer...bir kere hala hemen sabah olsun, okuluma gideyim istiyorum...öğrencilerimden biri farklı bir söz ettiğinde, onun içindeki potansiyeli fark ettiğimde, geleceğe  dair iyi şeyler yapacağını hissettiğimde heyecanlanıyorum...biliyorum onlar birçok şeyden mahrumlar ama hayallerini, umutlarını hiçbir şeyden mahrum etmiyorlar ve en azından bir kısmı bu yüzden çaba harcıyor; bu da işte kalbinizin deli gibi atmasına sebep oluyor...asla erken kalkamam, uykumdan taviz veremem sanıyordum...çünkü ben uyumak uğruna okulunu bir sene uzatan biriyim...ama uyanıyorsunuz hatta bunu zevkle yapıyorsunuz ve yarın pazartesi "yaşasın okul" :)
        şuan içimde yine kendime anlatamadığım bir heyecan var...genelde böyle durumlarda yazıyorum...sanırım iyi şeyler olacak...yeni gün yeni umutlarla gelecek...bu arada kitap okumaya devam ediyorum...okuduğum kitaplarda sevdiğim sözleri not ediyorum...şu sıralar hep aynı cümle aklımda "3 yakın dostu olan insan, gerçekten zengindir"...ben buna inanıyorum...hatta belki bu yüzden kendimi dünyanın en zenginleri listesinde görüyorum...bu ilçeyi bu yüzdende seviyorum...hayat burada çok aktif değil...genelde aynı döngü içinde;okul-ev-arkadaşlar...ama bu durumdan memnuniyetsiz değilim...arkadaşlarımla geçirdiğim anlar ,başka şeylere özlem duymamı engelliyor..yine sevdiğim bir kitapta şöyle yazıyordu; sürekli neşeli ve iyimser insanları, sürekli bedbaht olan insanlardan ayıran en önemli şey olayları nasıl yorumladığıdır... evet hayat kimse için mükemmel değil, şartlar birçoğumuz için olumsuz...ama her şeyden şikayet edip etrafımıza olumsuz enerji verip huzursuz edeceğimize, içinde bulunduğumuz anın tadını çıkarmalıyız...her şeyde , her yerde bir güzellik vardır mutlaka...eğer başka bir şeyde güzellik bulamıyorsak, kendi içimize bakmalıyız; koskoca bir deniz, keşfedilmemiş bir dünya...
                  şimdi uyumalı, sabah aynadaki surete gülümsemeli, bir mucize olduğumuzu fark etmeli, başka dünyalara kucak açmalı, yaşadığımız anlardan zevk almaya bakmalıyız..eğer bunları yapamıyorsak yanlış giden bir şeyler vardır; ki değiştirilmesi lazımdır..çünkü kendimize eziyet etmeye hakkımız yok...içimde ki duyguyu yaşamanız dileğiyle...

27 Kasım 2012 Salı

12 Yıldız Doğarken...

Bu hafta sonu İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü kampüsünde 12 yıldız etkinliğine katıldım..malum cumartesi günü Öğretmenler günüydü ve Kadışehri'nde öğretmenler günü yemeği var..ilçemizde bu tarz etkinlikler çok olmuyor, yemeğe katılma zorunluluğu hissettim..Akşam 21:00'de ilçemize bir saat uzaklıktaki başka bir ilçeden otobüsüm var..12 yıldız etkinliği için İstanbul'a gideceğim...içimde bastıramadığım bir heyecan.. ne zaman hayatımda iyi bir şeyler olacağına inansam bu duygu geçer içimden..bilirim yeni günde umut var..Etkinlikte altı konuşmacı var..ve sadece üç konuşmacıyı tanıyorum..birincisi hepimizin Kanal 7 ekranlarından tanıdığı Erhan Çelik, diğeri benim çevremde herkesin tanıdığı, blogumuz biraz kurcaladıysanız içimdeki potansiyeli görmemi sağlayan Ömer Ekinci, üçüncü konuşmacı ise Facebook'ta  sayfasını profil resminden farkettiğim (ki gördüğüm en güzel mutlu çift resmi) ve sonra mutluluk deneyi adlı deneyine katıldığım kişisel gelişim uzmanı Timur Tiryaki'ydi...
uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından İstanbul'dayım..Deniz aşığı olan bir Ankaralı olarak gördüğüm manzara muazzam...yol boyunca kendi kendimi telkin ettim "acı yok Rocky" uyku yok, yorgunluk yok...öyle de oldu:) üniversiteye geldiğimizde tanışmayı hep hayal ettiğim Ömer Ekinci karşıladı bizi...etrafında bir sürü genç..değişik bir ambiyans var..içimdeki heyecanın diğerlerine yansıdığı düşünürken, birkaç kişiden "12 yıldız başvurusu için size bir cevap geldi mi" soruları üzerine tek heyecanlı olanın ben olmadığımı fark ettim..ve 12.30 itibariyle ilk konuşmacı Erhan Çelik çıktı kürsüye..o kadar doğaldı ki diğer konuşmacılar dinlemeden; iyi ki gelmişim dedim..Ekrandan bazı şeyleri anlayamıyoruz belki..Farklı bakış açısına sahip olduğuna ve sözlerinden  iyi bir aile babası olduğu izlemine kapıldım..özellikle hayal edilen mutlu bir haberi sunuşu hepimizi etkiledi...ve ardından genç yaşında büyük başarılar yakalamış, hatta başarılarını aklımda tutamadığım kadar çok olan ve bu projeyi gönülden desteklediğini hissettiğim Young Ceo Club danışmanı olan Uğur Yasin Aysal çıktı..Stratejinin öneminden bahsetti..özelikle bir işe girerken mevcut durum analizi yapmamız gerektiği, yapmamız gerekenler ve bulunmak istediğimiz nokta...o an tüm bunları geçirdim aklımdan..gelmek istediğim noktayı hayal ediyorum da, mevcut durumun analizini yapmıyorum..bir eksiğimi fark ettim ..stratejik düşününce her şey daha gerçekçi ve daha ulaşılabilir oluyor..iyi bir karateci ve iyi bir koşucuymuş.. genelde insanları tek bir yönüyle düşünüyorum sanırım iş adamıysa spor yapamazmış gibi :)..88 doğumlu yaşı gereği elde ettiği başarılar kıskandırmış olmalı beni :)sonra "Duygusal Sermaye"adlı kitabın yazarı Mehmet Söylemez'i dinliyoruz..hem bir kitap yazarı hemde önemli bir CEO'ymuş...ilk defa karşılaşıyorum kendisiyle ama her sözü aforizma olarak not edilmeli...psikolojiyle ilişkili olduğu o kadar belli ki...benzetmeleri, sunumu o kadar eğlenceli ki hiç bitmesin istedim...bir erkek kadın gibi düşünürse, bir kadında erkek gibi düşünürse başarıyı yakalayabilir diyor..sanırım bir erkek gibi düşünebiliyorum hatta abartıyorum...beni tanıyanlar bilir...ve sonra benim için beklenen an geldi Ömer bey konuşacak..sunumu perdeye yansıdığında, öğrencimin resmini görünce içimde deprem oluyor sandım benim için büyük bir sürprizdi...bazı insanların özel güçleri olduğuna inanırım...belki ses tonu belki anlatıkları, hepimizde bir heyecan yarattı "kabına sığamamak" bunu tanımlar belki...bir şeyler yapmalıyım hissi...orada ki herkesi harekete geçirebilir...evet bunu başarabilir...öğrencilerimin umutsuzluğu üzerine sarf ettiğim bir cümleden bahsediyor...farklı hayatlar yaşasak da duygular birdir...ortamdaki enerjiyi hissedebiliyorsunuz herkes genç ve bir şeyler yapmaya hevesli..resimler geçerken son resimde kendimi gördüm..hemen o resimde olan diğer öğretmen arkadaşıma mesaj attım; gülümse ünlü olduk diye...devamında Futuristler Derneği Başkanı Murat Şahin çıktı ve o da önemli bir CEO...o kadar sevimli ve espiriliydi ki yıllardır  tanışıyormuşuz gibi...o da bir işe girerken asla pes etmemek gerektiğine vurgu yapıyor...kendi deneyimlerini anlatırken çok sempatikti:) ve Kişisel Gelişim uzmanı yönüyle tanıdığım Timur Tiryaki'yi dinliyoruz..hem 12 yıldız için hem de diğer tüm katılımcılar için önerilerini sunuyor...sözlerini not ediyorum...hayata dair çünkü...ve etkinliğin sonunda 12 yıldız açıklanmadan Ömer Bey son bir konuşma yapıyor..resimdeki öğretmenin ben olduğumu söylediğinde alkış sesleri duyuyorum..."iyi ki gelmişim" benim için harika bir öğretmenler günü hediyesi...12 yıldız seçilen gençlerin heyecanını görebiliyorsunuz ve birçok güzel şey başaracaklarını hissedebiliyorsunuz...onlar parıldarken bu toplantıdan edindiğim deneyimler bana defalarca 700 km yol yapma hissini veriyor...unutmadan Mehmet Bey, Murat Bey, Uğur Yasin Bey ve sevgili Ömer Ekinci felsefeye yaptıkları atıflar bir felsefe öğretmeni olarak, felsefeye verilen bu önemden dolayı beni gururlandırıyor..tüm konuşmacılar üstü kapalıda olsa okumanın önemine değindi..hemen hemen hepsi, birbirinden habersiz olarak, her şeyi okuyorum dediler; bu da başarılarındaki başka bir etken olsa gerek..ve artık Kadışehrin'e dönme vakti malum okul var...Müdür yardımcımı arıyorum sesimden anlıyor mutluluğumu...mutluyum ve Ömer Bey'e yazıyorum Arşimet demişti ki "bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım"...bu toplantı o kadar verimli geçti ki benim için...eminim oradaki herkesin  içindeki arşimet noktasını bulmasını sağladınız...iyi ki varsınız...iyi ki varsınız Ömer Ekinci...size ve 12 yıldızınıza sonuna kadar inanıyorum...ve toplamda 24 saat yolculuğun üzerine 6 saat derse girip bir de ilçedeki başka bir etkinliğe katılan ben hala uyumak istemiyorum...içimdeki heyecan devam ediyor ve ben bu duyguyu seviyorum...
buarada CEO'nun açılımı; en üst düzey genel yönetici demek..

11 Eylül 2012 Salı

...

kadışehrinde kötü zamanlar geçti...blogumun giriş yazısında küçük bir ilçede temiz insanlar diye başlamıştım...malesef küçük ilçemize kötü insanlar girdi...evime hırsız girmiş...durmadı okuluma da girdi...neyim var neyim yok hepsini götürdü...benim gibi internet düşkünü olan biri için bilgisayarının gitmiş olması bir eziyet...ve resimlerim ...uzun süredir yazmıyorum...çünkü ilçemizde güzel şeyler olmadı geçen dönem.. benim bu blogu açmaktaki amacım güzel şeylerden bahsetmek...güzel şeyler olmadı değil; kendimi en yalnız hissettiğim anda dostlarımı gördüm...hırsızlar maddi şeyleri götürdü ama çevremde ne kadar güzel insan varsa ellerini uzattı...öğrencilerimin hırsızları bulmak için kurdukları  masum planlar, arkadaşlarımın keyfimi yerine getirme çabaları...şanslı bir insanım ben...bu yüzden de mutluyum...herşey çalınabilir insanın dostları yeter...muhteşem dostlara, harika öğrencilere sahibim ötesi var mı?..ve ben çok heyecanlıyım bu günlerde..okul açılacak..kimileri için sevinilesi bir durum olmayabilir..ama benim için sevdiğim bir filmi, sevdiğim ve sürekli değişen kadrosuyla yeniden yeniden çekmek gibi...güzel bir tatilin sonunda buradaki kısıtlı yaşantıma geri döndüm...belki buradaki imkansızlıklardan dolayı tatil masal gibi geçiyor...bu yaz yine Yasemin hocanın cennet köyündeydim (Muğla), sonra Konya'da, medeniyetler şehri Hatay'da, kurtuluşun şehri Samsun'da ve tabi memleketim güzel şehir Ankara'da, arada bir şehri es geçiyorum çünkü ailem oraya gittiğimi bilmiyor:) Ülkem o kadar güzel ki, o kadar farklı kültürü içinde barındırıyor ki farklılıkları neden sevemiyoruz anlayamıyorum ..tabi bu arada Kadışehri'ne de uğradım:).. Kadışehri ramazanda bir başka...her şehrin bir ruhu var; bu ilçenin ruhu o dönemlerde hissettiriyor kendini...evim caminin karşısında buradan ramazan coşkusunu izlemek keyifli... bu ilçede çok gülümsüyorum ve gülüyorum, kendimi daha fazla tanıyorum, özlüyorum, sıkılıyorum ama samimiyetini seviyorum...yarın için çok heyecanlıyım nedenini bilmiyorum belkide bu yüzden yazıyorum...aslında bu yeni hissettiğim bir şey değil. çünkü kapı çaldığında bile heyecanla açıyorum...eşim söylüyor" niye bu kadar heyecan yapıyorsun? kapıyı açtığında Teoman'la karşılaşmayacaksın:)"...belki yeni günden umut kesmemek, belki kendinden umut kesmemek, belki  kapıyı çalandan umut kesmemek:)...her neyse işte, adı neyse.. içinizdeki heyecanı bulmanız dileğiyle...bu arada bu şarkı gibi içim:) dinlenilesi http://fizy.com/#s/3xx5b9

24 Aralık 2011 Cumartesi

çok şıksınız eyüp hocam...

kadışehrinde karışık günler...bugünlerde buralarda hayat tam bir koşuşturma içinde...okulumuz ikiye bölündü imam-hatip bölümümüz "kadışehri imam-hatip lisesi" adı altında caminin altına taşınıyor...bizde de merak; hem oraya hem kendi lisemize nasıl yetişeceğiz diye...buralarda öğretmen olmakta zor, öğrenci olmakta...ama derler ya zor olan güzeldir diye...yine de keyif almaya çalışıyoruz...tabi bazen aklımıza vizontele repliği geliyor; insan memleketini neden sever? başka çaresi yoktur da ondan :)...sanırım biraz mecburiyet, biraz da küçük olmasının avantajı samiyetin sıcak kalmasından dolayı seviyoruz en azından ben seviyorum :)...okulumuz fizik öğretmeni döndü hoca ve çocuk gelişimi öğretmeni selda hocayla doğum günü kutlama timi kurduk sayılır...bir site de okumuştum; sürpriz yapan kişi, sürprizi yaşayacak kişiden daha fazla heyecanlanıyorsa, kayda değer dostları vardır o kişinin diye...gerçekten de öyle buralarda sahip olduğumuz en kıymetli şeylerden biri bu...kıymetli öğretmen arkadaşlarımız var...ve her sene birinin tayini çıkıyor...bu sefer bir seneyi aynı evde paylaştığım, öğretmenliğe beraber başladığım selda hoca gidiyor...ne zaman sıkışsam yanı başımda olan, beni hep dengede tutan, olgunluğuna hayran olduğum canım arkadaşım gidiyor...geçenlerde tost yapayı bile beceremeyen döndü hoca ile bana "ben gidince ne yapacaksınız siz "diye sordu...haklı şimdilerde döndü hocayla kara kara bunu düşünüyoruz..sahi ben bu yazıya ne diye başlamıştım :) okulumuzun en şık hocası, edebiyat öğretmeni eyüp hocamızdan bahsedecektim..eyüp hoca okulumuzun en sevilen öğretmenlerinden...başlıktan da anlaşılacağı üzere en şıkı...3 yıldır beraber çalışıyoruz...espirili ,eleştiriye çok açık, kendisini de eleştirebilen birisi...birçoğumuzun sahip olması gereken özellik...birde en şıkı :)  hep deriz ya dış görünüş önemli değildir diye,  buna katılmıyorum...kendisine saygısı olan kişi dış görünüşüne önem verir...ki başkalarına saygı duymakta kendine saygı duymakla  başlıyor diye düşünüyorum...biliyorsunuz bu sıralar moda programları revaçta...ve okulumuz moda avcısı öğrencileri hep bunu söylüyor "çok şıksınız eyüp hocam"...başlık bahane yazasım geldi:)

27 Eylül 2011 Salı

gece başka, gündüz başka...

kadışehri'nde yeni bir dönem...birçok şey değişti buralarda...müdür yardımcılığını bıraktım...ferhat hoca şube müdürü oldu (şimdi yeniden yerinde gözüm var :)...milli eğitim müdürümüz değişti...kaymakamımızın  tayini çıktı...koca bir tatil bitti...ama güzel geçirdim tatili;okulumuz öğretmenleriyle gittik tatile...yine bir öğretmen arkadaşımıza; yasemine...tunusta yasemin devrimi yaşanırken o bize yasemin hüznü yaşatmıştı...hüzün derken tayini çıktı; gidişine üzüldük...yokluğu çok hissediliyor...onun masal köyüne gittik...herkes çok samimi ve sıcaktı...doğa zaten tüm güzelliğini önümüze sermiş bir tarafta orman, bir tarafta deniz...ve her şey organik..çok eğlendik, muğlanın tüm güzelliklerini görmeye çalıştık..buarada ben muğlaya "cennet" derim...hatta abartıp başka cennet istemiyorum bile diyorum :) yaseminde orda büyümüş bir melek...biz okulca onu çok özlüyoruz...en çokta ben..
tabi tatilde her şey çok güzel gitmedi...çok acayip, çok kötü bir duyguyla tanıştım; çaresizlik...tatilin son günleri kadir gecesiydi...o gece çok acı geldi bize...kapı komşumuzun oğlunu kaybettik, benimle yaşıt, hayatının baharında, bir görenin bir daha baktığı..aniden hastaneye kaldırıldı...ve biz dua ediyoruz lütfen bişey olmasın...10 dk sonra ağıtlar duymaya başladım...kapıya yaklaştık kardeşimle...birbirimize bakıyoruz....istiyorum ki sevda (kardeşim) bir şey yapsın...abla iyileşmiş bir şey yok desin...ağıtlar arttıkça, sevda dahil etrafımdaki her şey nesneleşti...kimse ama kimse birşey yapamıyor...o kadar yalnız hissettim ki, o kadar güçsüz, aciz...biz sadece birbirimize "çocuk gitti", "gitti çocuk" diyoruz...ölümü yakıştıramamak buymuş meğer...gitti işte...ağıtlar...mekanı cennet olsun...bu bayram bize gelmedi yani...kapımızı her açtığımızda acıyla karşılaştık...hala düşününce kalbimin tam ortasını bıçak kesiyor...hayat böyle işte...acı çok derin oluyor bazen...ve her yaşanan ölümle daha iyi biliyorum ki; insan hayatından daha kıymetli hiç bir şey yok...hayat çok kısa, bazen çok acımasız...sevdiklerimize sıkı sıkı sarılmak gerek..her anı doyasıya yaşamak gerek...
ben bugünlerde bir garibim...aslında genel halim; "gece başka, gündüz başka"...gündüzleri çok keyfim yerinde, dünya yansa umrumda değil gibi, ordan oraya koşturuyorum...malum yeni dönem heyecanı...geceleri ise dünyanın tüm dertleri üstüme yükleniyor...haberleri izlemek istemiyorum; yeni şehit haberleri, masum sivil halktan birilerinin ölümü..ölümün kime, hangi inanca ya da hangi halka dokunduğunun önemi yok..canımızı yakıyor...sonra bir sürü adaletsizlik...bunlar büyüyor, büyüyor...sonra daha ileri gidip sorguluyorum "neden", bu nasıl bir oyun...beni bilenler bilir en çok kullandığım söz  "neden"...sonra varoluşa sonra.... sonrasını yazmayayım...o noktada zarar göreceğimi biliyorum.. çünkü o zaman gerçekten herşey gerçekliğini yitiriyor ve kendimi derin bir anlamsızlık içinde buluyorum...daha ileri gidersem zaten,  hastaneye beni ziyaret etmeye gelmek zorunda kalabilirsiniz.. ha geldiğinizde sizi tanır mıyım bilmem, malum gerçekliğinizden şüphe edebilirim..


25 Haziran 2011 Cumartesi

hayat bu işte...


koca bir dönem bitti...zorlu bir sene oldu benim için...malum müdür yardımcılığı yapıyorum...işimden birçok şey öğrendim...ama en çok öğrendiğim şeyse; idarecilik için çok erken...artık "ferhat hocanın yerinde gözüm yok":))...artıları olduğu kadar eksileri de vardı...en kötü yanı öğrencilerden uzak kaldım ve en çokta bu yüzden işimi sevmemeye başladım...şimdilerde okul boş...onlarsız bu şehir hiç güzel değil...bu arada ferhat hocanın yerine vahit hocam görevi devraldı onun yerinde de gözüm yok:)...
bir şeyler değişiyor...herakleitos'un dediği gibi "değişmeyen tek şey değişimin kendisi"...ve ne diyordu "herşey akar"...belkide akan şeyler arasında en acımasızı zaman...içindeyken fark etmediğimiz; ama geriye dönüp baktığımızdan elimizden kayıp giden zaman...hayatında "kendi için hiçbir şey yapmamış"  veya "sadece kendi için bir şeyler  yapmış" bireyler için bu akışın ne kadar huzursuzluk yarattığı ortada...farkında olmadığımız mutsuzlukların, içimizdeki boşlukların temelinde bu var belkide...zıtlıklar barındırıyor yaşam...kendimiz için yaşarken, başkalarına da kendimizden bir şeyler vermek gerekiyor...bu aslında güzel bir alışveriş, çok da keyifli...bu konulara nerden geldiğime değinmek gerekirse (aslında tamda amacım buydu:) bir şarkı dinliyorum manga'dan;
 "Hayat bu işte;
Kanatlanıp gitmek dururken
Dört duvar içinde hapsolursun
Yaşamak için bir neden ararken
Ölmek için bulursun...
"
içinde bulunduğumuz durumu özetliyor gibi...her şey biraz  bakış açısında...bu bir oyun...her anın tadı çıkarılması gereken bir oyun...elbetteki her anı güzel değil...ama her şeyin geçici olduğu da aşikar...sıkıldığımda, üzüldüğümde en çok söylediğim söz "geçecek gökçen"...ve geçiyor da...

not: aslında ben bu yazıya çok keyifli bir şeyler yazmak için başladım...ama satırdan satıra gerçerken değiştim:))...ama genel ruh halim şu; tıklayın:)))

26 Ocak 2011 Çarşamba

"deliliğe övgü"

kadışehrinde karlı günler...çocuklar gibi mutlu olduk bugün...sanırım hayatı tüm yönleriyle seviyorum...okulumuzun beden eğitimi hocası bugün kar da resimlerimizi çekti...kar için süslenmekte bir ilkti...ibrahim hoca asker öğretmen...hayran olduğum bir kişilik yapısı var(belki biraz kendime benzettiğim için :)...bir kere en sevdiğim yönü çok insancıl karşısındakini sadece insan yönüyle görmesi...bu hepimizde var diyebilirsiniz...ama bunu başarmak çok zor aslında...bazen kişilik yapımız, bazen geldiğiniz yer, bazen siyasi görüşünüz, bazense çok kutsal saydığımız değerlerimiz buna engel olabiliyor ve biz farkında olmuyoruz...okulda velilerle görüşürken ne zaman sıkışsam, ibrahim hoca yardıma koşuyor...sabırla en ince ayrıntısına kadar sorunu anlamaya ve çözmeye çalışıyor...bugün bana bir video göndermiş durakta otobüs beklerken dans eden bir adam...çok keyif aldım izlerken bazen onun gibi olmayı ne çok istediğimi düşündüm..."mutluluk, aklın bittiği yerde başlar" diyor Erasmus "deliliğe övgü" kitabında...sanırım haksız değil...bende videoyu paylaştığımda aynı yorumları aldım arkadaşlardan; toplumun, değerlerin hatta bazen kendi kendimizin hayattan keyif almayı sınırladığını düşünüyorlar..elbetteki kastettiğim durakta kendi kendine dans etmek değil...çok basit mutlulukları nasıl da engelliyoruz tüm bu nedenlerden...biz bu gece okulumuzun coğrafya hocası yasemin hocayla biraz sıyrıldık bundan kar yağdı ve dışarı çıktık...süslendik...kartopu oynadık... fotoğraf çekildik(ibrahim hoca sağolsun)...oda ne bi baktık bizim caddedeki camların birçoğundan insanlar bizi izliyor...belki ayıpladılar bizi ama yerimizde olmak istediklerini hissettik nedense:)...hayatı es geçmemek lazım ben bu gece birkaç fotoğraf çekildim, güzel bir video izledim diye mutlu uyuyacağım...şimdi biraz hayatın tüm kasvetinden sıyrılmalı bizi kasan, bizi başka biri yapan herşeyden sıyrılmalı en azından bir kaç dakikalığına...bide bulabilirsek Erasmus'un Deliliğe Övgü kitabını okumalı...

1 Ocak 2011 Cumartesi

2011'e MERHABA

koskoca bir yıl daha geçti...çok hareketli ve güzel bir yıldı...bir sürü güzel insan girdi hayatıma, bir sürü değişim yaşadım...geriye dönüp baktığımda boş geçirmedim diyorum...kadışehri'nden birçok şey öğrendim...potansiyellerimi keşfetmemi sağlayan, her daim enerjisinden etkilendiğim, mütevaziliğine özendiğim çok uzaklardan bir dost kazandım...öğrencilerin gözlerinden masumiyetin önemini, merhameti...merhametin hayatımda en çok önem verdiğim değer olduğunu birçok şey...olumsuz şeylerde yaşadım tabi herkes gibi...ama olumsuzlukları sırtıma yük etmedim...buda geçecek diye inandım hep...küçücük bir şeyde umudunu yitiren öğrencime, en çokta bunu öğretmeye çalıştım "bu da geçecek" olumsuzluklar bizi büyütecek, olgunlaştıracak..başkalarının başarılarıyla gurur duydum...bu çok başka bir duygu...öğretmen olmanın en güzel yanı bu belkide...sonra koşulsuz sevgiyi tattım, öğrencilerime de bunu vermeye çalıştım...onlar bilir onları ne kadar çok sevdiğimi...onlar beni büyüttü ben onları sevdim :)...gelişmeme, ilerlememe, kendimi daha çok tanımama yardımcı olan tüm öğrencilerimin çok güzel bir yıl geçirmesini diliyorum. hepsini çok seviyorum...umarım en az benim ki kadar güzel bir hayat geçirirler...umarım hayatın tüm renklerini görebilirler...

11 Aralık 2010 Cumartesi

öğretmenim evlilik nasıl birşey :(

kadışehrin de çok yoğun günler...müfettiş gelecek...teftiş bizi heyecanlandırıyor...bugünler de çok yoruluyorum...beden yorgunluğu değil ama zihin yorgunluğu...okul çok güzel, çok renkli lakin bazen çok can sıkıcı şeylerle karşılaşabiliyorsunuz...bugün öğrencimle sohbet ediyorum...havadan sudan...çok sevdiğim bir öğrenci; çok üzerine titrediğim ve beni çok ama çok üzen...sohbet ediyoruz bir anda susuyor ve dilinden bu sözcükler dökülüyor  "hocam evlilik nasıl birşey?"...buz gibi oluyorum...o yaşın masum merakıyla sorulmuş bir soru değil ...keşke öyle olsa...evleniyor daha 17si bitmemiş...daha çocuk yaşta bu sorumluluğun altına giriyorlar...her sorusuna cevap vermeye çalışan öğretmeni donuyor...cevap veremiyorum senin için çok kötü diyemiyorum...yaşamını en güzel yaşında mahvettin de diyemiyorum...sen daha çocuksun, evlendiğin senden daha çocuk diyemiyorum...ne diyeceğimi bilmiyorum...bu noktaya kadar çok konuştuk çünkü...bu saatten sonra ne söylesem onu üzecek ilerde...onu evlenmeye kim itti bilmiyorum...evet çevre buralarda çok baskın...aile dünden razı...peki bizim hatamız nerede?.... ilk duyduğum günden beri içim içimi yiyor...aklım almıyor..ve artık çok geç nişan yapılmış düğün tarihi alınmış:(...daha kendisi ne yaptığını, nasıl bir yükün  altına girdiğinin farkında değil...tabular insan hayatını çok zorlaştırıyor... iki genç insanın sadece birbirine duyduğu masum, yaşının verdiği geçici heyecanlar bazı yerlerde kabul görmüyor...özellikle de buralarda...ve tabular yüzünden eliniz kolunuz bağlanıyor...bir şeyleri değiştirmek lazım ama nasıl...bilinçli verilmiş kararlar değil bunlar...bu yaştaki gençlerin kurduğu aile ne kadar sağlıklı olur?..Psikolojileri ne kadar etkilenir?...birçok insanın hayalini kurduğu evlilik yaşları gereği onlara yük olmaz mı?...aileler nasıl bu kadar bilinçsiz olur...sorular...sorular...birilerinin evliliğine bu kadar üzüleceğimi hiç düşünmemiştim...(buarada resim mersinyasam.com adresinden alınmıştır)