benim dünyama hoşgeldiniz...

küçük bir ilçede temiz insanların dünyasından haberler...yaşadığım, tanıdığım güzel hayatlardan küçük hikayeler...her insan farklı bir dünyadır...bunu biliyorum her yeni gün yeni bir dünyayla tanışmaya hazırlanıyorum...öğrenecek çok şey var..

:)

:)
öğretmenliğim ilk günleri...

benim dünyama hoşgeldiniz...

hayat garip...tüm ilginçlikleriyle bizi sarıyor...dünyanın en küçük, en ilginç yerinde de olsak her yeni gün bir şeyler öğreniyoruz...hayatın başka bir güzelliği ile karşılaşıyoruz...işte bu da benim dünyam...

11 Aralık 2010 Cumartesi

öğretmenim evlilik nasıl birşey :(

kadışehrin de çok yoğun günler...müfettiş gelecek...teftiş bizi heyecanlandırıyor...bugünler de çok yoruluyorum...beden yorgunluğu değil ama zihin yorgunluğu...okul çok güzel, çok renkli lakin bazen çok can sıkıcı şeylerle karşılaşabiliyorsunuz...bugün öğrencimle sohbet ediyorum...havadan sudan...çok sevdiğim bir öğrenci; çok üzerine titrediğim ve beni çok ama çok üzen...sohbet ediyoruz bir anda susuyor ve dilinden bu sözcükler dökülüyor  "hocam evlilik nasıl birşey?"...buz gibi oluyorum...o yaşın masum merakıyla sorulmuş bir soru değil ...keşke öyle olsa...evleniyor daha 17si bitmemiş...daha çocuk yaşta bu sorumluluğun altına giriyorlar...her sorusuna cevap vermeye çalışan öğretmeni donuyor...cevap veremiyorum senin için çok kötü diyemiyorum...yaşamını en güzel yaşında mahvettin de diyemiyorum...sen daha çocuksun, evlendiğin senden daha çocuk diyemiyorum...ne diyeceğimi bilmiyorum...bu noktaya kadar çok konuştuk çünkü...bu saatten sonra ne söylesem onu üzecek ilerde...onu evlenmeye kim itti bilmiyorum...evet çevre buralarda çok baskın...aile dünden razı...peki bizim hatamız nerede?.... ilk duyduğum günden beri içim içimi yiyor...aklım almıyor..ve artık çok geç nişan yapılmış düğün tarihi alınmış:(...daha kendisi ne yaptığını, nasıl bir yükün  altına girdiğinin farkında değil...tabular insan hayatını çok zorlaştırıyor... iki genç insanın sadece birbirine duyduğu masum, yaşının verdiği geçici heyecanlar bazı yerlerde kabul görmüyor...özellikle de buralarda...ve tabular yüzünden eliniz kolunuz bağlanıyor...bir şeyleri değiştirmek lazım ama nasıl...bilinçli verilmiş kararlar değil bunlar...bu yaştaki gençlerin kurduğu aile ne kadar sağlıklı olur?..Psikolojileri ne kadar etkilenir?...birçok insanın hayalini kurduğu evlilik yaşları gereği onlara yük olmaz mı?...aileler nasıl bu kadar bilinçsiz olur...sorular...sorular...birilerinin evliliğine bu kadar üzüleceğimi hiç düşünmemiştim...(buarada resim mersinyasam.com adresinden alınmıştır)

5 Kasım 2010 Cuma

"yerinizde gözüm var"

kadışehrin'de soğuk günler...müdür yardımcılığı bana bir bakımdan yaradı...işlerden kalan vakitlerimde kitap okuyorum ve bir aydır müdür yardımcısıyım 3. kitabım bitti...iyi yaptığım her şeyi ödevini öğretmenine gösteren bir öğrenci gibi müdür beye anlatıyorum...okulumuzun müdürü ferhat hoca...madem kadışehrindeki güzel insanlardan bahsediyorum; onu es geçmek olmaz...müdürümüz kadışehirli ve gördüğüm en güler yüzlü insan (bunu abartmıyorum bilenler bilir)...okulumuzun tüm hocaları hem fikir bu konuda...o nadiren gülümsemediği zaman ben gibi tüm öğretmenler rahatsız oluyor...müdür bey buralı demiştim...belki bu yüzden belkide güler yüzünden dolayı öğrencilerin gözünde bizden 1-0 önde:) sık sık takılıyorum ferhat hocaya "yerinizde gözüm var diye"...o tüm mütevaziliğiyle "buyurun hocam" dese de, yaptığı işin zorluğunu görünce bu fikri rafa kaldırıyorum...sürekli sorunlarla karşılaşmak, öğrencilerin , öğretmenlerin, velilerin ve okulun sorunları ile ilgilenmek, hizmetlilerle uğraşmak, sürekli çalan bir cep telefonu ve hiç bir şey bilmediği için sürekli soru soran bir müdür yardımcısı ve tüm bunların içinde güler yüzlü ve pozitif kalabilmek...çok zor...öğrenecek çok şey var demiştim...ferhat hocadan da daha mütevazi olabilmeyi ve idareciliği öğreneceğim sanırım..şimdi düşünmeli biz nasılız? karşımızdakiler bizi nasıl algılıyor? yüzümüzdeki ifade karşımızdakine ne kadar etki ediyor..psikolojide yapılan deneylerde de görülmüştür ki yüz ifademiz hayata bakışımızı etkiliyor...belki de sadece bu yüzden hayata gülümsemeyi ihmal etmemeliyiz...hayatta bir şeyler olumsuz gidiyorsa kendimize gülümsemeliyiz...çünkü bizden daha değerli kimimiz var? bencilce gelebilir bu söz lakin kendisi mutlu olmayan insan kimseyi mutlu edemez değil mi?

1 Kasım 2010 Pazartesi

bir filozofun evi :))

kadışehrin de hayat öğrencilerimle güzel...bugün günlerden pazar tüm gün evden çıkmadım yine...yarını bekliyorum, yarın sürprizlerle doludur çünkü, yeni umutları barındır, yapılacak yeni işler demektir :)... gününün yarısını okulda geçiren tüm öğretmenler bilir; yeni gün bir çok eğlence barındırır içinde...bazen bir öğrencinin espirisi olabilir bu, bazen safça sorduğu bir soru, bazen şaşırtan zekası, bazen gerginliğe sebep olan bir hareketi...hayat okulda hızlı akar ve siz aynı gün içinde çok gergin, mutlu, sinirli, sevgi dolu, hassas veya heyecanlı olabilirsiniz...bu hafta müdür yardımcısı odasında oturuyorum; üç öğrencim geldi; sema, hacer, ayşe...üçü de çok şeker...bazen onları kendimden olgun buluyorum... yaşadıkları yerin verdiği olgunluk mu yoksa yaşadıklarımız mı böyle düşünmeme neden oldu bilmiyorum...semacım; haksızlığa tahammül edemeyen, düşündüklerini çekinmeden dile getiren birisi...ayşe; güler yüzlü, pozitif bir enerji dolu...hacer; ağırbaşlı ve pratik bir zekaya sahip...bu üç öğrencimin ortak yönü gelecek vaadediyorlar...üniversiteyi kazanıp kadışehrinin profilini biraz olsun düzeltecekler...inşallah hayat onlara güzel şeyler sunar (diğerlerine de tabi) hayata hep gülümserler...bugünlerde pek gülmüyorlar çünkü...onlarla aynı sınıfta eyüp adlı bir öğrencim var...onun öğrenme heyecanını kendime benzetiyorum...eyüp'ün derslerime katkısını inkar edemem...onun soruları daha çok araştırmama, derslerde boş kalan vakitlerimi daha kaliteli değerlendirmeme neden oldu...geçenlerde eyüp bize gelmişti...evimi arkadaşlarına filozof evi gibi diye anlatmış (kitaplığımdan dolayı sanırım :) ...ya da evde olan karakalem bir resmimi bir filozofa benzetmiş...açıkcası çok hoşuma gitti...bu ev bir filozof evi değil ama öğrenciliği hiç bitmeyen bir öğretmenin evi...öğrecilerim geldikçede daha da güzelleşen bir ev... bu unutulmuş ilçede bulunma amacım onlar; günlerimi güzelleştiren, kendimi geliştirmem için tetikleyen, bir şeyler yapmamı gerektiren hatta bazen mutluluğumun tek sebebi olan; onlar...her biri ayrı bir dünya hepsi o kadar temiz ki...kadışehrinin tüm duyarlı öğretmenleri benim gördüğümü görmekte..benimle hem fikir...bizim için kadışehri güzel bir yer; ne demişler şehirleri güzelleştiren insanlardır...umarım burdaki güzel insanlar daha güzel yerlere gelirler ve başarılarında bir payımız olur...

24 Ekim 2010 Pazar

güzel günler bizi bekler...

kadışehrinde mutlu günler...haftabaşında facebookta geziniyorum....anasayfamda ömer ekincinin bağlantısını gördüm...algıda seçicilik bu olsa gerek anadoluda bir öğretmenin hikayesi...lakin anadolunun herhangi bir yeri değil kadışehri...bağlantıyı okuyorum, okudukça neler hissettiğimi bilemezsiniz...bu metin benden bahsediyor; o öğretmen benim...öğrencilerimin durumunu anlatmak üzere üzülerek sarf ettiğim birkaç söz...onun dilinden dinleyince gerçekten daha bir duygulandım...içimi yakarak söylediğim bir söz onu çok etkilemiş...duyarlılık bu olsa gerek farklı şehirler, farklı hayatlar, farklı beklentiler...ama aynı üzüntüler, aynı hisler...insan olmak böyle birşey işte; ne olursan ol aynı duyguları  yaşayabilmek, hissetmek...öncelikle kendisine burdan içtenlikle teşekkür ediyorum...bize karşı çok hassas ve duyarlı davrandı...tüm duygularımı anlatabilecek kelime yok yada ben bulamıyorum...ben ömer bey'i öğrencilerime tanıttığım sunumuma "hayallerin sınırı yoktur" diye başladım...buna şimdi daha çok inanıyorum...istersek hayallerimize ulaşabiliriz...en azından ben kendi adıma buna inanıyorum ve bir kısmına ulaştım :)...çok tebrik aldım...bu yazı yüzünden...neden tebrik aldığımı tam anlamıyla bilmiyorum ama :) duyarlı bir öğretmen olduğum için mi? ömer ekinciyi tanıma şerefine eriştiğim için mi? yoksa onun dilinden derdimin anlaşılmasından dolayı mı?...bilmiyorum...her neden bilinmez ama haftam çok güzel geçti...hatta küçük çaplı, kısa süreli bir üne kavuştum (en azından kadışehrinde)...çok eğlendim.. kaymakam bey bile tebrik etti beni...evet benim açımdan başarıydı; derdimi duyarlı bir insana tam anlamıyla ifade edebilmek ve destek görmek..öğrencilerimi çok seviyorum; bunu arkalarından da söylüyorum yüzlerinede ...zaten onları ne kadar çok sevdiğimi, onların başarılarının beni nasıl mutlu ettiğini biliyorlar...yapacak çok iş var; güzel günler bizi bekliyor çünkü...ömer ekinci'nin yazısını merak edenler için

16 Ekim 2010 Cumartesi

"ademden önce"

kadışehrinde kurşini günler...müdür yardımcısı odasın da oturuyorum... önümde jack london'ın "ademden önce" adlı kitabı var...şimdilik başlardayım ama yazar çift kişilikli insanları ve kişilik bölünmesi yaşayan insanları ele almış sanırım...bana da ne kadar yakın; zaman zaman içimde bir sürü insan olduğundan şüphelenirim hatta şüpheyi geçti buna inanıyorum..bazen onlarla konuşuyorum...bunu birine söylediğimde çok garipmişim gibi bakıyor ya da psikolojik problemlerim varmış gibi...oysa ki bunlar benliğimin parçaları olmak isteğim kişi, saklamak istediğim kişi...alt benliğim, üstbenliğim...herneyse kitap hikayeyi ilkçağlar insanın evrimleşme sürecine yakın zamanlarla ilişki kurarak anlatıyor...bazen kendimi kaptırıyorum o ormanlarda yürüdüğümü, evrimleşmemiş bir sürünün içinde yaşadığımı...herşey çok başka olurdu...felsefe suyundan içtim ben...buda içimdeki meraktan kaynaklı...o dönemde yaşasaydım başım beladan kurtulmazdı zannımca:) insanoğlu nereye gidiyor bilmiyorum...hayatta o kadar güzel duygu varken hep aynı saplantıları yaşıyor...öğrencilerim geliyor aklıma; o kadar karamsarlar ki...en güzel yaşlarında ölümü istiyorlar, hayattan herhangi beklentileri yok...bazen onları dinlerken ağlamak geliyor içimden...çaresizim elimi uzatsamda gördükleri pencere aynı...ne kadar temiz olursan o kadar çabuk kirlenir üstün başın...işte onların durumu bu; o kadar temizler ki hayat onları çabuk kirletiyor, umutlarını söndürmelerine neden oluyor...umarım içlerindeki ışığı görebilirler, onlar için bişeyler yapabiliriz...çünkü gencecik bir hayatın bu kadar karamsar olması kadar acı bişey yok şimdilerde...

3 Ekim 2010 Pazar

değişen birşeyler var...

uzun zamandan sonra tekrar merhaba...çok sıcak ve hareketli bir yaz geçti...hayatımda birçok şey değişti...bütün bir yaz öğrencilerimi o kadar çok özledim ki...neyse ki yeniden biraradayız ve bu yüzden mutluyum...yalnız değişen birşeyler var. pazartesi müdür yardımcısı olarak göreve başlayacağım...inşallah bu hem benim için hem onlar için iyi olur...ders saatim azaldı onlara biraz uzak kalacağım bu biraz beni üzüyor...ve bu iş beni düşündürüyor umarım gidene benzemem...(onunla hiç anlaşamıyorduk)..az biraz da heyecanlıyım şuan için herşey muamma...unutmamak için buraya yazıyorum; benim gözüm öğrencilikte..eğer denemezsem hep içimde kalacak...ve biliyorum Allah hep yanımda ne istesem oluyor şükür...bunun dışında da değişen birşeyler oldu; evlendim:) çok yorucu ve eğlenceli bir yaz geçirdim...evlilikte birçok şeyi değiştirdi hayatımda...yeni bir eve taşındım...ve yine öğrencilerim taşınmama yardım etti...ilk misafirlerim yine onlardı...sanırım şimdilik bu kadar :)) devamı gelcek insan yaşadığı sürece değişen birşey elbet olcak..umarım bu değişimler olumlu olur hep

11 Temmuz 2010 Pazar

iyi ki doğdun ömer ekinci :)

kadışehrinden uzaklardayım...uzun zamandır yazamadım...ama bugün hayatımın renklerinden, çok renkli bir insanın doğum günü...ben ona beyaz renk diyorum; içinde tüm renkleri barındıran... bahsettiğim bazı insanlar gibi tek renkli değil...bu sene için ona çok şey borçluyum nerdeyse bu sene hayata bakışımı değiştirdi...kendi potansiyellerimin farkıma varmamı sağladı...en azından kendimi farklı hissediyorum...ben bu durumu sagopa kajmerin bir sözüne benzetiyorum :) "yıllarım bir yetki verdi, etki-tepki oldu..." :) etki-tepki hayatımda güzel bir şekilde devam ediyor...öğrencilerimiz motivasyon olsun diye iletişime geçmiştik ama sanırım bu durum en çok öğretmenlerinin işine yaradı:) ömer ekinci bana çok şey kattı...bense onun çok başını ağrıttım günde 1oo kere selam, abuk sabuk hikayeler, rapler, öğrencilerimle yaşadığım problemler vs. :) tabi baş belası olmak bile zevkliymiş...bu da başka bir yönüm :) bu yönümüde sevdim :) ...neyse beni bırakıp konumuza dönelim...gerçekten verdiği sözleri hep tutarak beni utandıran, sabrıyla şaşırtan (ki çok zaman sordum kendi kendime hiç sinirlenmiyor mu acaba die :), sözleriyle öğrencilerimi bile etkileyen güzel insan...iyi ki doğmuşsun ömer ekinci, iyi ki seni tanıdım...umarım hayat sana tüm istediklerini sunar, umarım başarılarına şahit olurum hep...hep böyle mütevazi kalman dileğiyle...ha bu arada birisi mutlu olcaksa bu en çok senin hakkındı:)

20 Mayıs 2010 Perşembe

artık kaybedecek birşey yok...

hayat iki yüzlü işte...dün çok mutluyken bugün içim acıyor...30 maden işcisi toprağa  veriliyor...hayat bazı insanlar için çok zor ve acımasız...ekmeklerini tırnaklarıyla kazıyarak kazanıyorlar ve bir gün ekmekleri onlara zehir oluyor, sonları oluyor, ölüm oluyor...canım yanıyor, içimde bir yerler fena halde kanıyor...biz bir yerlerde küçük hesaplar yaparken insanlar hayatlarından oluyorlar...isyan ediyorum dünyanın adaletsizliğine...hayatımın başkalarına göre rahat olmasından huzursuzluk duyuyorum yapabildiğim sadece ağlamak...30 aile ağlıyor, 30 aile evinin direğini kaybetti, 30 yürek biranda gitti içimizi fena halde yakarak...artık tırnaklarıyla kazıyarak evlerine ekmek götüremeyecekler, yüzleri is içinde birbirlerine gülümseyemeyecekler, umut edemeyecekler...şarkıda dediği gibi onların artık kaybedecek birşeyleri yok...
 
"indim maden ocağına kara elmas diyarına
yeryüzü sıcak olsun diye dost
yıllar boyu kazma salladım buskunca bu zindanda
çocuklarım gülsün diye dost
oysa bizim evde gülen yok


yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
yalanlara artık sabrım yok....
............................................"
fazla söze gerek yok....acımız büyük...

19 Mayıs 2010 Çarşamba

19 mayıs hiç bu kadar güzel olmamıştı...

kadışehri  yine bando sesleriyle inledi bugün...malum bu gün gençlik bayramı...çok güzel bir kutlama yaptık...öğrencilerimle birlikte 19 mayıs için gösteri hazırlamıştık...onlar çok heyecanlıydı ben onlardan heyecanlı...benim içinde bir ilk... ilk defa öğretmen olarak bir 19 mayıs etkinliğine katılıyorum...üstelik kendimden birşeyler katarak..ekibim çok iyiydi...ekibim diyince anmak gerek; ilhan, eyüp, ali, kadir, recep...hepsi birbirinden renkli, efendi... ilhan; yaptığı işin en iyisini yapmak istedi...bu da en iyisini yapmak için bizi tetikledi...eyüp; çalışarak bir yerlerde mutlaka yer edinebileceğini gösterdi bana, ali tüm çalışmalar boyunca gülümsemesiyle enerjimizi yüksek tuttu, kadir; ilginç yorumları ile çalışmalara renk kattı, hatta öğrencilerin bazen öğretmenlerden daha anlayışlı olduğunu..recep; bazen kaytardı ama onun içinde zaten doğuştan varmış çok çalışmasına gerek kalmadı...vahit hocam sağolsun bizi yalnız bırakmadı, yaptığı eleştirler bizim göremediğimizi görmesi, tecrübesi bana yine  öğrenecek daha çok şeyin olduğunu hatırlattı...halay grubumuz, aşuk ile maşuk ve diğer gösteriler hepsi çok güzeldi...bunlar çok güzel duygular...tanımlayamıyorum hayatta bilmediğimiz,tanışmadığımız duygular var..bu yüzden yeni günden hiç bir zaman umut kesmemek gerek...elbet bazen canımız sıkılıyor, hayat bazen anlamsızlaşıyor, herşey boş geliyor...ama bunların geçici olduğunu yeni günün yeni renkler taşıdığını aklımızdan çıkarmamalıyız...böylece hayattan daha fazla keyif alabiliri...evet bugün gençlik bayramı...ruhumuzun hep genç kalması dileğiyle

13 Mayıs 2010 Perşembe

başkalarının başarılarıyla gurur duymak...

kadışehrinde hareketli günler...19 mayıs yaklaşıyor...okulumuzda hazırlıklar devam  ediyor...öğrencilerim çok keyif alarak çalışıyorlar...bir itirafta bulunmak gerekirse 10 günde oyunumuzun gösteriye yetişmeyeceğini düşünmüştüm oysa onları çok hafife almışım:)...çünkü 2. günün sonunda oyun tam şeklini aldı...açıkcası hem şaşırdım hem gururlandım...bu yüzden heyecanla 19 mayısı bekliyorum...böyle zamanlarda iyi ki bu mesleği yapıyorum diyorum...öğrencilerimin başarısı ama ben onların başarısıyla gururlanıyorum...bu yüzden gelecekten korkmuyorum; başkalarının başarıları beni çok mutlu ediyor çünkü...şunu biliyorum ki mutlu olmak için önce mutlu olmayı istemek gerek...yaşamdaki ince detayları görmek...ya da karşınızdaki insanın gözlerindeki pırıltıları görmek yeterli...çünkü siz hayattaki küçük mutlulukarı görürseniz hayat size büyük mutluluklar sunar...bu birazda benim yaşam felsefem küçük şeylerden mutlu olup büyük mutluluklar istemek...şimdi düşünelim hayattan mutlu olmak için neler istiyoruz? unutmayalım biz istemezsek hayat bize pek cömert davranmaz..

11 Mayıs 2010 Salı

bazı insanlar tek renklidir...

kadışehrinde çok kötü günler...dünyada birçok insan var...her biri birbirinden farklı...ama gördüm ki içinde siyahlardan başka birşey taşımayan insanlarda var...o kadar tehlikeliler ki sizin renkli dünyanızı bir anda allak pullak edebiliyorlar...içinizdeki çocuğun canını fena halde yakabiliyorlar...bu kimi zaman amiriniz, kimi zaman psikolojik sorunları olan bir kadın veya onun babası olabiliyor...üzerinde silah taşıyan hiç bir mesleği sevmeyen ben, bu hafta polislerin ne kadar kutsal bir iş yaptıklarını daha iyi anladım...içinde kötülük taşıyan insanlar küçülür, yok olur, kendi hırsları onları boğar...bu tek renkli insanlara üzülüyorum gerçekten...ben hayatı doyasıya yaşarken hırsları onları ufalıyor...ama hala umudum var; insanoğlu iyidir...umarım o insanlar da içlerindeki karanlıktan kurtulur yeniden insan olurlar..insan olmak herkesin harcı değil tabi...bir kere iyi niyet şart..iyi niyet yoksa yılan olup kalırsın ve bu hafta yaşadığım olay gibi "kendi kendini sokarsın" sadece...başımın ucunda bir yılan bu hafta önce beni sonra kendini soktu...ben her gülümseme güzel sanıyordum ama şuan kahkahalar atan bir yılan görünümlü bir kadın ya da kadın görünümlü bir yılan görüyorum...ama bunlar da geçecek bu sinsi insanların renklerimi bozmasına izin vermiyeceğim...evet şimdi etrafa bakmalı tek renkli insanları görüp kendi değerimizin farkına varmalıyız...onlar tüm değerini yitirirken...unutmayalım bizim aşağılarla işimiz yok!...

24 Nisan 2010 Cumartesi

semaverde çay keyfi...

kadışehrin'de haftasonu...tüm gün evde olmak çok sıkıcı geldi...ufaklıklar da gelmedi bugün ziyaretime...en iyisi kalkıp onları görmek...gittim bahçeye bir şeyler ekmişler şanslıyım ki tam çay saatine gittim...semaverde çay yaptılar bana...ilk defa bu kadar çok çay içtim...öğrencim faik demledi çayları...faik deyince bahsetmek gerek...faik ,içi tertemiz, deli dolu bir delikanlı...biraz hiperaktif...öğretmenliğimin ilk günlerinde tartışmıştık ama bana çok güzel bir şey öğretti bu tartışma; öğrencilerin ne kadar dikkatli olduklarını...faikciğim evinde bir başka...nasıl heyecanlı...beni memnun etmek için elinden geleni yapıyor...tam bir ev sahibi...dönüşte de evime bıraktı...güzel bir gündü...biraz temiz hava almak, temiz insanlarla birlikte olmak gibisi yok...şimdi düşünmeli en son ne zaman temiz hava aldık? en önemlisi de, en son ne zaman insanların temiz yönlerini gördük....ne demişler nasıl bakarsan öyle görürsün...şimdi tüm önyargılardan arınmalı ve insanların sadece güzelliklerini görmeli...

23 Nisan 2010 Cuma

23 nisan coşkusu...

bugün kadışehri bando sesleriyle inledi...malum 23 nisan...bayram coşkusu tüm çocukları sarmış gibiydi...danslar, şiirler, gösteriler...güneşte çocukların şansına tüm güzelliğiyle parladı üzerimizde...bir zamanlar bende çocuktum...her bayram uçan balon alırdı annem...önce balonu aldığımız için mutlu olurdum sonra da uçtuğu için ağlardım...halbuki adı üzerinde uçan balon...23 nisanda ankara'nın semaları uçan balonlarla dolardı...hatta akşam üzeri bile...buralarda ne baloncu ne pamuk şekerci var...ancak çocuk her yerde çocuk işte...hepsi birbirinden güzel, masum...bu arada içimdeki çocuk, uçan balonu olmasa da, herkesten çok hissetti bayram coşkusunu sanırım...hatta sevdiğim bir öğretmene zorla çikolata bile aldırdım...almasaydı ağlar mıydım yine bilmiyorum:)...yine de böyle hissetmek güzel...içimdeki çocuğu kaybetmemek güzel...içinizde ki çocuğun 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı kutlu olsun...

21 Nisan 2010 Çarşamba

umudun bittiği yer...


ve umut biter içine döner insan...kimsesizdir...tutunacak dalı yoktur...yalnız kalmak ister hep...bir şeyler bitsin ister, tükendikçe tükensin ister...oysa umut hiç biter mi? umudun bittiği yer var mı?...insanoğlunu, var olduğundan beri, umudu ayakta tutmuştur; yeni güne bakma, mutlu olma, aşık olma, zengin olma vs...tüm bu beklentiler sayesinde insan hayata bir şekilde tutunmuştur...hayat bazen insanı yorsa da umutları onu yeniden heveslendirmiştir...umudun bittiği yer yoktur bence...insan tüm umutlarını kaybettiğinde bile ölmeyi umut etmez mi?...
 garip bir tezat ama bir gün ölme umudu ayakta tutmaz mı her şeyini kaybetmiş insanı...insanın varoluşunu ortaya koyduğu en önemli yönü değil midir umutlar...evet bu yazıyı okuyorsun...düşün bakalım neleri umut ediyorsun?...ben şuan bu yazıyı okuduğunu umut ediyorum ve mutlu oluyorum...bu olmasa bile...umudun mutlu etmesi için illaki  gerçekleşmesi gerekmez değil mi?...sadece umut etmek yeterli mutlu olmak için...ben de her insan gibi zaman zaman bitkin, kırgın hissediyorum...umutlarımı bulamıyorum...ama o zaman yaptığım en güzel şey küçük bir çocuğun gözlerine bakmak...orada umutların en safı var  işte...kadışehrin'de iki küçük arkadaşım var; ferhat ve sevda...o kadar güzel ve temizler ki...bazen en sıkıldığım zamanlarda kapımı çalıyorlar...iki küçük yürek...birlikte süngerbob izliyoruz...onlar neyi umut ediyor bilmem ama ben içimdeki çocuğu kaybetmemeyi umut ediyorum...

20 Nisan 2010 Salı

kendine yetebilmek...

biraz zordur  kendine yetebilmek...insan kendine yettiği zaman, mutlu olmak için her şey elindedir...dünyanın en ıssız yerinde de olsa bilir; yaşama tutunmayı, hayattan keyif almayı...biraz bencilce ama en çok sevilmeyi hak eden kendimiz değil miyiz?... kendimizi sevmeye başladığımızda ancak başkalarını da sevebiliriz...kendimizi mutlu ettiğimizde ancak başkalarını da mutlu edebiliriz...tüm bunların yolu kendini tanımaktan ve kendine yetmekten geçiyor...hayat bir şekilde akıyor...bir sürü insan gelip geçiyor hayatımızdan...bize kalan ise yine kendimiz...öyleyse şimdi aynaya bakmalı sevilecek, bizi farklı kılan ne kadar çok özelliğimiz varsa görmeliyiz...her insan değerlidir...ama en çok da kendi için değerlidir insan...şimdi biraz nefes alalım...yeni güne bakalım hayat bizim için ne sürprizler hazırladı acaba?....